- Nomatto
- Posts
- Raylar Üzerinde Bir Hayal: Portekiz'den Singapur'a
Raylar Üzerinde Bir Hayal: Portekiz'den Singapur'a
Raylar Üzerinde Bir Hayal: Portekiz'den Singapur'a / Karasu Şelalesi / Bir Şehir, Bir Sembol: Küçük Deniz Kızı Heykeli / Haftanın Filmi - Matilda the Musical / Günün Destinasyonu - Gümüşhane / Kısa Kısa Haberler

Selam! Bu e-postada gezmeyi sevenler için keyifli bilgiler var. Nomatto.com’da daha çok seçenek, daha çok macera seni bekliyor. @nomattosocial instagram hesabımızda da eğlenceli paylaşımlarımıza göz atmayı unutma! 👀

Bugün neler var?
Raylar Üzerinde Bir Hayal: Portekiz'den Singapur'a
Karasu Şelalesi
Bir Şehir, Bir Sembol: Küçük Deniz Kızı Heykeli
Haftanın Filmi - Matilda the Musical
Günün Destinasyonu - Gümüşhane
Kısa Kısa Haberler

Raylar Üzerinde Bir Hayal: Portekiz'den Singapur'a

Uykulu bir Portekiz kasabasında sabahın ilk saatlerinde bir trene biniyorsunuz. Hedefiniz, yeryüzünde trenle yapılabilecek en uzun yolculuk: Singapur. Bu seyahat, sadece fiziksel bir hareketlilik değil; zamanın, kültürlerin ve coğrafyaların içinden geçerek yapılan bir çağdaş keşif. Yaklaşık 19.000 kilometrelik bu rota, birkaç hafta sürebilecek ve onlarca aktarma gerektirecek kadar karmaşık. Ancak her geçilen ray, bir hayali daha gerçeğe yaklaştırıyor. 🚆
Tren ilk olarak İspanya’ya, ardından Fransa’ya ve oradan Almanya’ya ulaşıyor. Avrupa’nın güçlü tren altyapısı, bu ilk etapta kesintisiz ve hızlı bir yolculuk vadediyor. Schengen bölgesi içinde kalmak, bürokratik engelleri büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. Fransa’nın kırsal kasabaları, Almanya’nın düzenli tren istasyonları ve Polonya’nın geçit veren ovaları arasında manzara kadar dil ve kültür de değişiyor. Bu ilk günlerde tren yolculuğu, bir alışkanlığa dönüşmeye başlıyor: İstasyonda kahve içmek, cam kenarında kitap okumak ve yabancı bir anons sesiyle uyanmak artık günlük rutininiz.

Doğu Avrupa’ya doğru ilerledikçe işler karmaşıklaşıyor. Belarus ya da Litvanya üzerinden Rusya’ya geçmek için artık vize süreçleriyle uğraşmanız gerekiyor. Avrupa rayları ile Rusya’nın geniş hat sistemi arasında teknik bir uyum sağlanmalı; kimi zaman treni terk edip sınırda saatlerce beklemek gerekebilir. Bu noktada, gezginin sabrı sınanır. Ancak tüm bu zorlukların ardından, dünyanın en uzun demiryolu hattı olan Trans-Sibirya’nın başladığı Moskova’ya ulaşırsınız. Yaklaşık yedi gün boyunca aynı trende kalmak, neredeyse zamandan kopmak gibidir. Uzakta bir göl, kıraç bir bozkır, karla kaplı bir durak — hepsi pencereden geçer gider. Sibirya’nın derin sessizliği, düşüncelerinizi açığa çıkarır. 🛤️

Vladivostok’a ulaştığınızda, artık Avrupa’dan Asya’ya, batıdan doğuya gerçek bir geçiş yapmış olursunuz. Buradan Çin’e geçiş, farklı bir dünyaya giriş gibidir. Yüksek hızlı trenler, devasa istasyonlar ve kalabalık şehirler; burası artık kıtanın başka bir ritminde atıyor. Çin’in güneyine doğru ilerledikçe, raylar dağlara tırmanır, vadilere iner. Modern teknoloji ile geleneksel yaşam yan yana akar pencereden. Çin-Laos demiryolu ile Güneydoğu Asya’ya geçmek mümkün olur, tropik dağların arasında başka bir zaman başlar.

Laos’tan Tayland’a geçen tren artık daha yavaştır. Tropik iklim, yoğun nem ve samimi kalabalıklarla doludur vagonlar. Tayland’dan sonra Malezya, ardından Singapur’a son bir geçiş. Yolun sonu, bir şehir devleti olan Singapur’da biter. Modern gökdelenler, temiz metro hatları ve tropikal bir düzen… Bu, dünyanın en uzun tren yolculuğunun finali. Fakat varış, yolculuğun ruhunu tüketmez; aksine ona anlam kazandırır.

Bu rota, şu an için gerçekte yapılmış bir yolculuk değil. Teoride mümkün olsa da, bu ölçekte ve kesintisiz bir tren yolculuğu bugüne kadar gerçekleştirilemedi. Her ülke arasında değişen ray ölçüleri, politik sınırlar, vize engelleri, altyapı eksiklikleri ve bazen tamamen kapalı geçişler bu yolculuğu fiilen oldukça zorlaştırıyor. Bazı bölgelerde yolcu taşımacılığı yok; bazı hatlar yalnızca yük trenlerine açık. Günlerce sürebilecek beklemeler, güvenlik gerekçeleriyle devre dışı kalan geçişler de cabası.
Yine de bu hayal, kâğıt üstünde ve zihinde yaşıyor. Bu rota yalnızca coğrafyaları değil, zamanı, kültürleri ve hayal gücünü de birbirine bağlıyor. Belki tek bir trenle değil ama onlarca aktarma, istasyon ve sabırla; tutkuyla planlanan ve zihinde kurulan bir yolculuk. Bu bir ray üzerindeki dünya turu değil yalnızca — aynı zamanda sınırları, gerçekliği ve imkânsız görüneni sorgulatan modern bir düş. 🚉

Karasu Şelalesi

Karasu Şelalesi, Sakarya'nın Karasu ilçesi sınırlarında, doğayla iç içe huzurlu bir kaçamak arayanlar için harika bir rota. Maden Deresi’nin yakınında yer alan bu şelale, çevresindeki piknik alanları, tertemiz havası ve doğal güzellikleriyle özellikle hafta sonları ziyaretçilerine keyifli anlar sunuyor. Şelaleye ulaşmak için yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş sizi bekliyor; dilerseniz patika yoldan yürüyebilir ya da biraz macera arıyorsanız derenin içinden geçmeyi tercih edebilirsiniz. Özellikle yaz aylarında suyun serinliği eşliğinde bu yürüyüş oldukça keyifli oluyor. Doğayla baş başa kalabileceğiniz, serin suların sesiyle dinlenebileceğiniz bu güzel nokta, şehir hayatından uzaklaşmak isteyenler için birebir.

Bir Şehir, Bir Sembol: Küçük Deniz Kızı Heykeli

Bir Şehir, Bir Sembol serimizin yeni bölümünde rotamız Danimarka. Kopenhag’a giden hemen herkesin uğramadan dönmediği yerlerden biri, Langelinie Limanı'nda yer alan Küçük Deniz Kızı heykeli. Bu zarif heykel, ünlü Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in aynı adlı masalından ilham alınarak 1913 yılında yapılmış. Bronzdan yapılmış olan heykel, bir kayalığın üzerinde oturuyor ve sanki uzaklara dalmış gibi hüzünlü bir yüz ifadesi var. Boyutu tahmin edilenden küçük olsa da (sadece 125 cm!), taşıdığı duygu ve hikâyesiyle görenleri etkiliyor. Yıllar içinde birçok kez zarar görmüş olsa da Danimarkalılar tarafından her defasında onarılmış ve sahiplenilmiş. Kısacası, bu küçük deniz kızı sadece bir heykel değil, adeta Kopenhag’ın kalbinde yaşayan bir masal kahramanı.

🎥 Haftanın Filmi - Matilda the Musical
Matilda the Musical, sıradışı zekâsı ve güçlü hayal gücüyle yaşıtlarından ayrılan küçük bir kız olan Matilda’nın hikâyesini anlatıyor. Ailesi tarafından ihmal edilen ve okulda zalim müdüre Trunchbull’un baskısıyla mücadele eden Matilda, içindeki cesaret ve özel yetenekleri sayesinde hem kendi hayatını hem de çevresindekilerin kaderini değiştirmeye karar veriyor. Renkli müzikler, eğlenceli sahneler ve duygusal anlarla dolu bu film, azmin, adaletin ve iyiliğin ne kadar güçlü olabileceğini sıcacık bir dille gözler önüne seriyor.

Yönetmen: Matthew Warchus
Oyuncular: Alisha Weir, Emma Thompson, Lashana Lynch
IMDB: 7.0
Rotten Tomatoes: %93
Tür: Müzikal

Günün Destinasyonu - Gümüşhane
Gümüşhane, Karadeniz’in kalabalık sahillerinden uzak, dağların arasında saklı kalmış bir huzur noktası. Gürültüden uzak, doğanın ve tarihin iç içe geçtiği bu şehir, keşfetmeye değer güzelliklerle dolu. Eğer sakin bir yolculuk, bol oksijen, serin yaylalar ve geçmişin izlerini sürebileceğiniz rotalar arıyorsanız, Gümüşhane tam size göre.

Karaca Mağarası
Geziye Karaca Mağarası ile başlamanızı öneririz. Gerçekten büyüleyici bir yer. Binlerce yılda oluşmuş sarkıtlar, dikitler, renk renk taşlar… Doğanın sabırla şekillendirdiği bir sanat galerisi gibi. İçeri adım attığınız anda istemsizce “vay be” diyorsunuz. İçerisi biraz nemli ve serin, ama o atmosfer sizi içine çekiyor. Fotoğraf makinenizi yanınıza almanız güzel olur, ama çoğu zaman sadece izlemek bile yeterli geliyor.

Zigana Dağı
Zigana Dağı ise bu gezi rotasının vazgeçilmezi. Geçitten yukarı tırmandıkça manzara büyüyor, yeşillikler arasından bulutlara uzanıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Özellikle eski Zigana yolunu tercih ederseniz, virajlarına rağmen muhteşem bir manzara eşliğinde yol alırsınız. Yolda bir yerde durup mısır ekmeği, tereyağı ve çay üçlüsünü tatmadan geçmeyin. Hele bir de sis bastı mı, kendinizi başka bir dünyada hissedebilirsiniz. 🌄

Limni Gölü
Bir sonraki durak Limni Gölü olmalı. Çam ormanlarının içinde, sessiz ve huzurlu bir tabiat harikası. Göl kıyısında yürürken yanınızdan kazlar geçiyor, rüzgâr çam kokusunu taşıyor. İsterseniz hamak kurup biraz kitap okuyabilir, isterseniz sadece oturup doğanın sesini dinleyebilirsiniz. Kamp yapmayı seviyorsanız, gece gökyüzü apayrı bir güzellik sunuyor; yıldızlar tertemiz bir gökyüzünde parlıyor.

Santa Harabeleri
Santa Harabeleri ise sizi hem doğayla hem de tarihle baş başa bırakıyor. O taş ev kalıntılarını görüp dar sokaklarda yürüdükçe, sanki geçmişin izleriyle karşılaşıyorsunuz. Kimler yaşamış burada, hangi hikâyeler geçmiş bu evlerin içinden diye düşünmeden edemiyor insan. Ulaşımı biraz zahmetli olabilir ama vardığınızda o sessizlik ve doğanın içindeki tarihi atmosfer her şeye değiyor.

Ve son olarak, Torul’daki cam seyir terası. Eğer yükseklik korkunuz yoksa mutlaka çıkmalısınız. Ayağınızın altında cam zemin, altınızda derin bir vadi… Karşınızda ise yemyeşil dağlar, vadiler uzanıyor. Rüzgâr yüzünüze çarparken manzarayı izleyip “iyi ki geldim” diyorsunuz. Biraz korku, bolca hayranlık ve çokça keyif…

Evelik Dolması
Gümüşhane’yi gezerken sadece manzaralara değil, mutfağına da hayran kalacaksınız. Özellikle evelik dolması, kendine has ekşimsi tadıyla ilk lokmada sizi şaşırtabilir. Gendime pilavı, buğday ve nohutun nefis uyumuyla hem sade hem doyurucu bir lezzet sunar. Tatlıya geldiğinizde ise muska tatlısı ve fındıklı un helvası mutlaka tadılmalı; biri incecik hamurun içinde cevizle buluşurken, diğeri ağızda dağılan kıvamıyla damağınızda iz bırakır
Gümüşhane gezi rotaları ve en güzel konaklama yerleri için nomatto.com’u ziyaret edebilirsiniz.🚶👟

Kısa Kısa Haberler
Bitlis'teki tarihi kervansaray, kültür merkezine dönüştürülüyor
Kars'ta Ani Ören Yeri'ndeki kazılarda bulunan eserler sergilendi
Türkiye'nin ilk açık hava müzesi UNESCO'da
Sizin için derlediğimiz yeni seyahat rotalarından, bulunduğunuz bölgeye en yakın lezzet duraklarından, bir sonraki yolculuğunuza çıkmadan önce “iyi ki okumuşum” diyeceğiniz bilgilendirici ve keyifli içeriklerden haberdar olmak için e-posta listemize abone olabilir, arkadaşlarınızla paylaşarak Nomatto’yu daha fazla kişiyle tanıştırmamıza katkı sunabilirsiniz.
